İş Hayatındaki Yeni Mezunlar

İş Hayatındaki Yeni Mezunlar: Seri 3 – Tuğberk ŞANLI

#fikirselröportajlar iş hayatı serimizin yeni konuğu; Hacettepe Sosyolojiden arkadaşım Tuğberk Şanlı. Dilerseniz lafımızı fazla uzatmadan röportajımıza geçelim.

Merhaba Tuğberk! Tanımayanlar için kendini kısaca tanıtır mısın?

Selam öncelikle, ben Tuğberk 22 yaşındayım, geçen yıl Hacettepe Sosyolojiden mezun oldum. Vaktimi kitap okumaya çalışmakla, filmlerle, dizilerle, müzikle ve daha çok çalışmakla geçiriyorum. Aslında yaptığım işi doğru insanlarla yapıyorsam çok eğlenceli olduğu için bazı arkadaşlarımla kendi aramızda iş çıkardığımız zamanları en eğlendiğim zamanlardan sayarsam, ilgi alanımın çoğunluğunu bu kısım oluşturuyor diyebilirim.

Biraz daha geçmişe gitmek gerekirse üniversite tercih sürecinden bahsedebilir misin?

Tabii ki, ben lisede 4 yıl sayısal okudum. Son senemdeyse yarı dönemde dershanede eşit ağırlığa geçtim. Aslında sene başında geçmek istemiştim ama yanlış yönlendirmeler (hocalar yaparsın edersin diye diye tuttular) sonucunda son dönemde eşit ağırlığa geçebildim. Ama sonunda benim dediğim oldu, yine de saçma bir süreçti çünkü dershaneye gidiyordum, edebiyat çalışıyordum, ertesi gün okula gidip organik kimya görüyordum, komikti yani.

Eşit ağırlığa geçerken kafamdaki şey hukuk okumaktı ancak ilk sınavım berbat geçmişti bu sebeple yavaş yavaş uzaklaşıyordum o hedeften. Sonraları kötü geçtiğine çok sevindim çünkü hukuk okusam hayatın yalnızca dersten ibaret olduğunu düşünebilirdim, kalın kitapların altında sadece kanun öğrendiğim bir hayatım olabilirdi.

Sınavım kötü geçince bir arkadaşımla “sosyoloji yazalım ya seninle” gibi bir konuşma geçmişti aramızda. Sonra ben araştıra ede giderek ısındım sosyolojiye ve ikinci sınavım biraz daha iyi geçince tercihlerimde Marmara Sosyolojiyi ön sıralardan birine yazdım ve gönderdim. Kuzenimle konuştuğumda; Marmara yerine Hacettepe yazarsam daha mutlu olacağımı söyledi, ben de öyle değiştirdim ve Hacettepe Sosyolojiyi ön sıralara taşıdım.

Bu süreçte bir yandan çevremden seneye kal gibi sesler duyuyordum ancak bir sene daha uğraşmak içimden gelmiyordu ve ailem de kararıma saygı duydu ben de Hacettepe Sosyolojiye girmiş oldum. İyi ki de öyle yapmışım.

Hacettepe Sosyoloji bence çoğu kişiye iyi ki dedirtmiştir (iş imkanlarının sınırlılığı dışında). Üniversite hayatından bahsetmek gerekirse?

İlk sene özellikle okulu çok sevmiyordum ancak ilk dönem dersler kolaydı herhalde 3.00 ortalamam vardı. İkinci dönem biraz daha alışınca 1 küsürlere düştü ortalamam, komikti. Sonrasında da ortalamam aynı şekilde devam etti ve en son 2.80’di sanırım, öyle bir ortalamayla bitirdim okulu.

Derslere genelde gidiyordum ama bazı sabah derslerine gidesim gelmiyordu hiç. Çoğu ders aşırı kuramsal olduğu için bir süre sonra boğuyordu bir de. Yeni şeyler öğrenmek, insanlarla tartışmak güzeldi ama boğucu da olabiliyordu bazı zamanlarda. Derslerin bazılarını çok sevsem de hep ‘’dışardaki hayat > dersler’’ gibi düşünüyordum. Bana, dersler ve ortalamam yüksek olmazsa mahvolurum düşüncesi saçma geliyordu.

Okuldaki şansım Ömer Hoca’yla tanışmak oldu diyebilirim aslında. Ömer Hoca’nın bir iki dersini aldıktan sonra onunla Marka Mutfağı’nda çalışmaya devam ettim. Hem içerideki insanlar hem de yapılan olay çok hoşuma gitmişti. Bazı sabahlar derse gitmeye üşensem de bi’ pazar sabahı Marka Mutfağı’yla bir markayla çalışmak için buluşmaya üşenmiyordum. İyi ki de öyle olmuş.

Hatta Marka Mutfağı’nda öğrendiklerim ve tanıştığım arkadaşlarım sayesinde bugün bu işleri yapıyorum diyebilirim, okuldaki tek sosyal faaliyetim de buydu sanırım. Takım elbise ve topuklu ayakkabıları giyerek okulda etkinlik yapan topluluklara girmeyi hiç istemedim ve şu anda da bir şey kaçırdığımı sanmıyorum oralara girmediğim için.

Ayrıca birinci sınıftan sonra kafamda hep bir reklam ajansında çalışma düşüncesi vardı. Kitaplar okuyup, sektörle ilgili filmler belgeseller izliyordum ve bulabildiğim her kanaldan bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum. Bir etkinliğe gidip sertifika peşinde koşmaktansa etkinlikten neler öğrenirim ona bakıyordum ve bu da bilmeden doğru yaptığım bir şeymiş, sonradan anladım.  

Şu anki tecrübelerinle üniversiteye geri dönecek olsan neleri değiştirmek isterdin?

Belki daha yoğun İngilizce çalışırdım, Erasmus’a gitmeye çalışırdım ve 2. sınıftayken falan bir reklam ajansında staj yapmaya çalışırdım herhalde. Onun dışında keşke dediğim bir olay hiç olmadı üniversite hayatımla ilgili.

Peki, çalıştığın iş mezun olduğun bölümle alakalı mı?

Alakalı aslında. Ama birebir de değil. Sosyolojide öğrendiklerim içten içe, ben farkında olmadan büyük ihtimalle çok işime yarıyor ama direkt öğrendiklerimi uyguluyorum diyemem. Ama okuduğum bölüm genel olarak bir entelektüelite kattığı için insana, bu hem hayatımı yaşarken hem de yaptığım işte fazlaca işime yarıyor diyebilirim.

Bize biraz da iş arama sürecin bahsedebilir misin?

Ben iş aramadım hiç henüz, o yüzden staj arama sürecimden bahsedebilirim. 4. sınıfın ilk dönemi Sanat Sosyoloji dersi almıştım ve tezim için “Sanat Piyasasının Oluşmasında Bankaların Rolü” gibi bir konuyla çalışmaya başlamıştım ve o dönem içinde bir sanat kuruluşunun içinde olmayı, iletişim faaliyetlerini yürütmeyi çok istiyordum. Konumu seçmemde de beni bu isteğe yaklaştıracak bir konu olmasına dikkat etmiştim.

Ardından ikinci dönem Kova Art Space isimli bağımsız bir sanat galerisinde staj yapmaya başladım. Ama beklediğim gibi bir ortam değildi. İstediğim şeyleri yapmama imkân verecek bir alan olmadığını anladım ve gerçek kapitalizmin sanat camiasında döndüğünü fark ettim.

Mart ayında, Marka Mutfağı’nda tanıştığım ve hala birlikte işler yaptığımız, ortak hayaller kurduğumuz iki ayrı büyük reklam ajansında staj yapan iki arkadaşımla bir kafede konuşurken stajda neler yaptıklarını, nasıl geçtiğini sordum. Ardından onlar benim de başvurabileceğimi ve öğrenebileceğim, yapabileceğim bir olay olduğunu söylediler, staj yeri aramama yardımcı oldular ve ben ertesi gün şu an çalıştığım ajansa giderek staja başladım. O gün bugündür de oradayım.

Peki, işe alımında sence ne gibi özelliklerin etkili oldu?

Çok izleyen, çok konuşan, elinden geldiğince okumaya çalışan, düşünmeye çalışan, farklı taraflardan olaylara bakmaya çalışan ve ihtiyacı olan her şeyi okuldan bulamayacağını bilen biri olabilirim, bu belki etkili olmuş olabilir.

Röportajımızı sonlandırmadan önce üniversite öğrencileriyle paylaşmak istediğin bir tavsiyen/önerin var mı?

Yapmak istedikleri şeye ulaşmak için ileride ne yaparım diye düşünmek yerine bir an önce karar verip adım atsınlar bence. Ayrıca eğer iki gün sonra sınav olmasına rağmen oldukları şehre sevdikleri bir sanatçı veya bir film gelmişse ikinci kısmı tercih etsinler. Çünkü sınavların telafisi oluyor ama bazı fırsatlar her zaman ele geçmiyor. Ayrıca yukarıda da bahsettiğim gibi belge peşinde koşmak yerine belgenin verilmesine neden olan şeyin peşinden koşsunlar. Belgelere ve sertifikalara sarılmak, odalarındaki dolapları onlarla doldurmak yerine boyunlarının üstündeki yeri doldursunlar, ellerinden geldiğince. 

Son olarak iş arayan yeni mezunlara herhangi bir tavsiyen/önerin var mıdır?

Kendilerini mutlu hissedecekleri yerde çalışmak için adım atsınlar. Para mutlu ediyorsa paranın çok olduğu, statü mutlu ediyorsa statü sağlayabilecekleri yerlerde çalışmaya gitsinler. Ama her şeyin sonucunun da sürecinin de mutluluktan geçtiğini mümkün olduğunca unutmasınlar.

Ayrıca son olarak sana teşekkür etmek istiyorum bir de. Öncelikle beni bu seriye davet ettiğin için ve üniversitedeyken staj yapmak istiyorum dediğimde ‘’bence yüz yüze konuş daha etkili oluyor’’ diyerek beni cesaretlendirdiğin ve sonrasında gidip yüz yüze konuştuğum yerde staja kabul edilmemde bir şekilde aracı olduğun için. Bb.

Rica ederim Tuğberk, ‘’staja kabul edildim’’ mesajını aldığımda senin için çok mutlu olmuş ve bir şeyler için adım atmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamıştım bu yüzden ben de sana teşekkür ederim.

#fikirselröportajlar serisine konuk olduğun ve bizimle değerli tecrübelerini paylaştığın için teşekkür ederiz. İleride seni güzel projelerde göreceğimize eminiz…

Yazı Kaynağı

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu